Aylak Adam

 Roman ilk kez 1959 yılında Varlık Yayınları tarafından yayınlanır. Romanın dört bölümü vardır. "Kış", "İlkyaz", "Yaz" ve "Güz".
Roman tam adı verilmeyen "C." olarak söz edilen bir kişinin yaşamının bir yılından bir kesiti anlatır. C. paralı hazırdan yiyen, yalnız ve sıkıntılı bir gençtir. Belirli bir işi yoktur. Sözün tam anlamıyla aylaktır. Her sabah işe gider gibi evden çıkar. Öğleye kadar arkadaşı ressam Sadık’ın atölyesinde öğleden sonra ise farklı yerlerde zaman geçirir. Bir gece sokakta iki terziden dayak yer ve yaralanır, o nedenle de beş gün dışarı çıkamaz. Altıncı gün çıktığında önce Sadık’ın atölyesine gider. Sadık onu merak etmiştir, sitem eder. Öğrencilerden Sami'ye, C. modellik etmektedir. C. için bu sıkıcı bir iştir ama sürdürür. Bir arayış içindedir, yaşamını adayacağı, mutlu olacağı, onu aylaklıktan kurtaracak bir şey. Ama davranışı bu isteğinin tersinedir, böyle bir anlamı bulduğu an ondan kaçmaktadır. Tanıştığı tüm kadınlardan hep bir bahane ile ayrılır. Günleri lokantalarda, meyhanelerde, sinemalarda geçmektedir. Sık sık iç dünyasına dönüp kendini sorgular. İnsanları, geçmişini, çocukluğunu, çevresindeki insanları düşünür. Özellikle çocukluğuaklındadır. Annesi o küçükken ölmüş, teyzesi ona bakmıştır. O yüzden tanıştığı kadınlarda sevgiliden çok teyzesini aramaktadır. Bilinçaltında yer eden bir tutkuyla bağlıdır ona. Kadınlarla anlaşamamasının, sürekli bir ilişki kuramamasının nedeni budur. Cinsel arzularını ise sürekli baskılamaktadır. Yirmi sekiz yaşında bir adam olmasına karşın hâlâ ana kucağındaki bebek gibidir.
Bir gün Ayşe adlı bir kızla tanışır ve arkadaş olurlar. Sonra onu bir iş arkadaşının yanında giderken görünce bozulur. Ayşe de kendisini görmüş ve kızarmıştır. C. kızarması yüzünden Ayşe’nin suçlu olduğunu düşünmüştür, uzun süre onu aramaz. Derken yılbaşı olur ve yalnızlıktan bunaldığı için yiyecek bir şeyler alarak Ayşe’nin evine gider. Cebinde anahtarı olduğu için kapıyı açıp içeri girer. Beklerken biraz içer, ancak Ayşe gelmez ve bunun üzerine çıkıp gider. Aslına bakılırsa onu bulamayacağını bilerek oraya gitmiştir. Dolayısıyla düşündüğünün doğru çıkması onu sevindirir. Bir gün bir pastanede otururken oradan geçen bir kızı görür ve beğenir. Günlerce peşinde gezer,kız da C.’nin kim olduğunu merak eder ve aslında beğendiği için yolunu uzatarak, konuşma olanağı yaratır. C ise konuşmaya yanaşmaz, çünkü onunla konuşursa büyünün bozulacağı kanısındadır. Sonunda bir gün buluşmaya karar verirler. C Taksim’deki bir kahvede oturur. Ama hala ikirciktedir. İlk günlerdeki coşkusu sönmüştür. Kızı beklemekten zevk duysa da kalkıp randevu yerine gider.
Kız başka bir kentte yaşayan arkadaşı B.’ye her buluşmadan sonra olan biteni ayrıntılarıyla yazmakta, hayaller kurmakta ve evlenmeyi düşünnektedir. C. ise evlilikten kaçan biridir. Akşam ellerinde paketlerle evine dönen erkeklerden nefret etmektedir. Mevsim yaza dönünce C. yazlık bir pansiyona yerleşir. Orada eski sevgilisi Ayşe’yle karşılaşırlar. Büyük bir tutkuyla birbirlerine yaklaşırlar ve bir gün sevişirler. Yazın sonuna doğru ikisinde de bir tedirginlik oluşur. Bir şeylerin olmasını beklemektedirler., ancak neyi beklediklerini ikisi de bilmemektedir. İçten içe bazı şeylerin bittiğini hissederler. Ayşe C.’yi sevse de yeterince tanımadığını ve aslında aralarında bir duvar olduğunu düşünmektedir. Beraber yattıkları bir gün, kadın bacaklarına neden bu kadar düşkün olduğunu sorar. C. de çocukluk günlerine gider ve ona bir anısını anlatır: Annesi bir yaşındayken ölmüştür. Babası sert ve soğuk bir adamdır. Annesinden sonra C.’yi teyzesi büyütmüştür. Bir anne gibi onu dizine yatırmış, sevmiş, her türlü gereksinimini karşılamıştır. Teyzesi mavi gözlü, güzel bacakları olan, hoş bir kadındır. C. onu bilinçsizce bir anne gibi değil, bir kadın olarak sevmektedir. Bir gün babasının, teyzesinin bacaklarını okşadığını görür ve babasının üzerine atılarak onu engellemeye çalışır. Babası onu kulağından tutarak yere savurur. Teyzesi yerden kaldırırken babasına kızarak bağırır. C. babasından bu yüzden nefret etmektedir ve asla ona benzemeyeceğine yemin eder. Büyüyünce onun tersine asla bıyık bırakmayacak, göbeklenmeyecek ve onun yaptığı işi yapmayacak, yani komisyonculuk olmayacaktır.
Yazın sonları gelmiştir. Ayşe ile ilişkisini bir çözüme bağlar: Ondan ayrılacaktır. Aslında Ayşe de çoktan aynı karara varmıştır ve C.’den önce davranarak, masaya bir pusula bırakarak çekip gider. C. pusulayı okuyunca rahatlar, şehirdeki kendi evine göçer. Eski durumuna geri dönmüştür. Hissettiği boşluk yeniden onu kuşatmıştır. Sevgi bile onun yalnızlığına çare olmamıştır. Giderek daha sıkıntılı bir duruma girer. Bir gün sokakta giderken mavi yağmurluklu bir kadın görür. Birden onun aradığı kadın olduğunu düşünür, peşinden gider, Kadın bir otobüse binmiştir, koşarsa da yetişemez. Aceleden bir taksinin önüne atlar. Şoför sinirlenerek ona küfreder. C. kızgınlıkla adama bir yumruk atar ve onun burnunu kırar. Elleri kana bulanmıştır. Polis müdahale eder, ona direnmez. Çünkü sonunda aradığı kadını bulmuş ama hemen yitirmiştir ve bir daha da bulması mümkün değildir. Artık her şey bitmiştir.

 

Anayurt Oteli

Yusuf Atılgan - Anayurt Oteli Bilgi Yazarın kendi deyişine göre tümü bir üçleme oluşturacak olan, ancak sonuncusu olan Canistan'ı bitiremediği için tamamlanmayan üç romandan ikincisi olan Anayurt Oteli ilk kez 1973’te Bilgi Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Türk Edebiyatı’nın modern yapıtlarından birisidir. Modernist edebiyatta sıklıkla başvurulan bilinç akışı, iç monolog, serbest çağrışım ve leitmotif gibi anlatım tekniklerinin yanı sıra karakterlerin kişiliklerini şekillendiren psikolojik etkenleri, onların iç dünyalarını; yalnızlaşma ve yabancılaşma gibi kavramlarla beraber vermesi Yusuf Atılgan’ı Türk edebiyatında modernist romanın önemli bir temsilcisi yapmıştır. Başka pek çok eserinde olduğu gibi Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli'ni de tanıdığı bildiği kişilerden ve mekânlardan yola çıkarak yazmıştır. Romanın mekânı aslında Manisa'daki Anavatan Oteli'dir. Otel, Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla aynı yıl, 1839 yılında bir konak olarak inşa edilmiştir. Cumhuriyet'in ilan edildiği 1923 yılında otele dönüştürülmüştür. Seksenlerde yıkılan otelin yerinde bugün Anavatan Apartmanı bulunmaktadır. Romanda sözü geçen diğer mekanların da hemen hepsi bugün Manisa'da varlığını sürdürmektedir. Otelin işletmecisi Zebercet Bey ve oğlu Ahmet'tir. Atılgan otelde pek çok kez konaklamıştır. Kitabı yazarken otelin sahibiyle oğlunun isimlerini değiştirmiştir. Ayrıca Bilgi Yayınevi'nin sahibi Ahmet Tevfik Küflü'nün önerisiyle, kitabın adını Anavatan Oteli'nden Anayurt Oteli'ne çevirmiştir. Romanda söz konusu otelde katiplik ve yöneticilik yapan Zebercet, kendisini otelle sınırlayan ve dış dünya ve insanlarla ilişkisi asgari olan bir kişidir. Otelde Zebercet ve ortalık hizmetlerini görmesi için alınan ortalıkçı bir kadından (Zeynep) başka kimse yoktur. Roman 1963 yılının 20 Ekim Pazar günü başlar, 22 gün sonra yine bir Pazar günü sona erer. Bir Perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen bir kadın otelde bir gece kalıp ertesi gün gene geleceğini söyleyip gider. Bu ziyaret, Zebercet'in iç dünyasındaki "gerçek sevgiyi yaşayabileceği bir kadına sahip olma güdüsünü" uyandırır. Zebercet kendisini bu kadının geri geleceği ana hazırlar. Berbere gider, bıyığını kestirir, yeni kıyafetler alır. Bu devre Zebercet'in dış dünyaya açıldığı dönemdir. Kadının gelişi geciktikçe Zebercet, içinde daha çok cinsi iştihanın yönlendirdiği ve çocukluktan gelen birtakım baskıların da desteklediği dürtülerin etkisiyle ruh sağlığını kaybetmeye başlar.[3] Roman Zebercet'in ortalıkçı kadını öldürüp, kendini asarak intihar etmesiyle son bulur.
Ömer Kavur tarafından aynı adla sinemaya uyarlanan roman, 2008 yılında "müstehcen içeriği dolayısıyla" Milli Eğitim Bakanlığı’nın “100 Temel Eser” listesinden çıkarılmıştır.[8]

 Biyografisi:
Yusuf Atılgan 1921'de Manisa'da doğdu. Manisa Ortaokulu'nu (1936), Balıkesir Lisesi'ni (1939) ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1944); A. Nihat Tarlan yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu "Tokatlı Kani: Sanat, Şahsiyet ve Psikoloji" idi. O dönemde Akşehir'de bulunan Maltepe Askeri Lisesi'nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı (1945).
1946'da Manisa'nın Hacı-rahmanlı köyüne yerleşti ve burada çiftçilikle uğraştı. 1976'da İstanbul'a döndü; 1980'den sonra Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınları'nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınlarında redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı Canistan adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu Moda'daki evinde öldü (9 Ekim 1989).
Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlı romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanındı ve modern Türk edebiyatının önde gelen ustaları arasında yer aldı. Anayurt Oteli 1987'de Ömer Kavur tarafından aynı adla sinemaya aktarıldı. 1955'te Tercüman gazetesinin öykü yarışmasında "Evdeki" öyküsüyle (Nevzat Çorum adıyla) birincilik, "Kümesin Ötesi" öyküsüyle (Ziya Atılgan adıyla) dokuzunculuk kazandı. Aylak Adam romanıyla 1957-58 Yunus Nadi Roman Armağanı'nda ikincilik ödülü aldı. Ölümünün ardından Yusuf Atılgana Armağan (1992) adlı bir kitap yayımlandı.

Yapıtları
Roman: Aylak Adam (1959), Anayurt Oteli (1973), Canistan (2000).
Öykü: Bodur Minareden Öte (1960), Eylemci (Bütün Öyküleri; 1992). Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden (1981).
Çeviri: Toplumda Sanat (K. Baynes; 1980).
Ona dair yazılan kitap: "Yusuf Atılgan'a Armağan" Hazırlayanlar: "Perşembe arkadaşları" adına Yayın Kurulu: Turan Yüksel, Eray Canberk, Aydın Hatipoğlu, Yusuf Çotuksöken, M. Sabri Koz; İletişim Yayınları, Ağustos 1992

Yazar ve kitaplarla ilgili yazılar:
Eray Canberk anlatıyor: Yusuf Atılgan
(1921-1989) Aylak Adam ve Anayurt Oteli romanlarıyla ve ayrıca hikâyeleriyle de tanınan, içki olarak rakıyı yeğleyen yazar. Türkoloji öğreniminden sonra kısa bir süre askeri öğretmenlik yaptı. Öğrenim ve öğretmenlik yılları dışında 1974’e kadar doğup büyüdüğü Hacırahmanlı (Akhisar, Manisa) köyünde yaşadı. Bu yıllarda daha çok arkadaş çevreleriyle köyünde, Akhisar’da, zaman zaman da gidip geldiği Manisa ve İzmir’de rakısını içti. 1974 yılında ikinci evliliğini yaptıktan ve bir süre Ankara’da kaldıktan sonra İstanbul’a gelip Moda’ya yerleşti. Rahatsızlanıp içkiden uzak durması gerektiği günlere kadar da genç yazar arkadaşlarıyla birlikte Perşembe toplantılarının değişmez üyesi olarak kaldı.
Bu toplantılar, adından da anlaşılacağı gibi Perşembe akşamları yapılıyor ve Kadıköy’ün çarşı içindeki eski içkili lokantalarından Deniz Kale Lokantası’nda buluşuluyordu. Atılgan, Cağaloğlu’nda çalıştığı sıralarda iş çıkışı belli bir saatte vapura biner ve yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlayan perşembe sofrasına katılırdı. İşten ayrıldıktan sonra ise sofraya ilk gelen kendisi olurdu. Az içer, az konuşur ve çok sevdiği oğlu Memo’yu özlediğini söyleyerek evine dönmek üzere erken kalkardı sofradan. Ortaklaşa ödenen hesap için de belli bir para bırakmayı unutmazdı. Daha mezeler gelmeden “Eh, boş eve hırsız gönderelim!” diyerek rakısından bir yudum alırdı. Sarımsağı çok sever ve meze olarak da yerdi.
Bazı perşembeler her zamankinden fazla keyiflenir ve fakülteden sevgili hocası Ahmet Hamdi Tanpınar’ı anlatır, Divan şiirinden ezbere bir iki dize söylerdi. Perşembeleri kaçırmamak için, çok sevdiği köyü Hacırahmanlı’ya gidiş geliş zamanlarını bile ayarlardı. “Ayrıca, bizim kısaca Deniz diye adlandırdığımız lokantamızı ve bize yakın ilgi gösteren lokanta çalışanlarını da aynı biçimde sevip benimsemişti. Bu yüzden başka yerlere gitmemizi hiç istemezdi.” Nitekim 1980’lerin sonlarında Deniz Lokantası’nı bırakıp bir başka yerde toplanmaya başlamamız içine dert olmuştu. On yıla yakın bir süre içinde çok ender olarak başka yerlerde içki içti. Rahatsızlığı sırasında evde de kaçamak bir iki yudum içtiğini söylerdi.
      Eray Canberk, Rakı Ansiklopedisi

Romanın anlamı
"Aylak Adam" romanının bir genel anlamı var: Dar bir çevreye sıkıştırılmış, büyük şehir özlemi çeken, duygulu ve san'atçı bir mizaç taşıyan kişinin geçmişine eğilişi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında (1940-1944) üniversite yaşayışının anılarını, bu yıllarda İstanbul'un bir durgun yol rehavetindeki çalkantısız, sanatçı mizaçlara pek hoş gelen havasını başlıca malzeme olarak kullanıyor.
"Aylak Adam" deyince, o yıllarda bu hava içinde dolaşan birçok sanatçının ve eserlerinin bu eserin dokusuna karıştıkları akla geliveren Sait Faik'in yaşayışını ve hikayeleri, Attila İlhan'ın "Sokaktaki Adam"ından gelen bazı titreşimler, sonra Montherlant'ın "Genç Kızlar"ından gelen açık etkiler. Sonra bir yığın İngiliz ve Amerikalı yazarın eserlerini yutarcasına okumaktan sızıp gelen bazı iniltiler: W. Faulkner, J. Joyce, Norman Mailer, Nelson Algren, Willard Motley gibi yazarlardan gelen sızıntıların meydana getirdiği karışık bir kompozisyonu var. Eserini kurmak için geniş bir alanı kucaklamaya çalıştığı belli oluyor. Bu etkilerin kaba bir aktarma ölçüsünde olmadığı, tersine yazarı titizliğe ve yeniliğe doğru yönelttiği belli.
      Bu yazı 22.8.1958 tarihli Kim dergisinde şöyle bir yazı yer almıştır.

* "Türk Romanında Aylaklık"
       Deniz Aktan Küçük, Tez

* "Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı: C"
       Hakan Sazyek, Akademik Makale

* "Yusuf Atılgan'ın Romanlarında Birey ve Birey Sorunları"
       Rukiye Yolalan Hasdoğru, Lisans Tezi,Edirne, 2009.

* "Üç Adam: Niteliksiz Adam, Aylak Adam, Lüzumsuz Adam"
       Yunus Balcı, Akademik Makale

* "Hoşça kal Yusuf Atılgan."
       Turan Yüksel; Yusuf Atılgan'ın Özgeçmiş Belgeseli - Kaynak: Yusuf Atılgan'a Armağan,

* "Yaratıcımız Yusuf"
       Ayfer Tunç, Ömür Diyorlar Buna, Altkitap, Yaşantı, Sayfa 67/70

* "Yusuf Atılgan Öleli Oluyor Bir 25 Yıl Kadar"
       Aras Keser, 9 Ekim 2014

* "Yusuf Atılgan ve eşi Serpil Hanım"
       Sıddık Akbayır, 'Bütün Hatıralar Islaktır' içinde,

* "Aylak Adam"
       Sıddık Akbayır, İzdiham,

* "İlk Kez Konaklayacaklar İçin Anayurt Oteli"
       İbrahim Yıldırım, Sabit Fikir, 11.11.2009,

* "Yusuf Atılgan’ın Hayatına Dair Bilmediklerinizi Arzu Özdemir Hazırladı"
       Arzu Özdemir, İzdiham, 20.09.20218

* "Hepimiz Zebercet'iz"
       Macit Koper, K-24, 01.06.2017

* "Telmih ya da ebcet: Anayurt Oteli’nde tarih ve estetiğin dansı"
       Murat Narcı, K-24, 01.06.2017

* "Efendilerin suçu"
       Bilge Taş, K-24, 01.06.2017

* "Anayurt Oteli’nde olay ve ihtimal"
       Sevgi Şen, K-24, 01.06.2017

* "Kişilerarası ilişkiler kuramları çerçevesinde Yusuf Atılgan’ın romanlarının incelenmesi"
       A.N. Büyüközelci, Tez, 2011

* "Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanında anlatım teknikleri"
       M. Karabulut, 2012

* "Yusuf Atılgan’ın romanlarının psikanalitik açıdan incelenmesi"
       A. Özdemir, 2005

* "Anayurt Oteli, Anlatım Biçimleri ve Değerler Çatışması Yönünden İncelenmesi"
       Mehmet Fidan, Molesto Ed. Arş. Dergisi, Eylül-ekim 2018

* "Anayurt Oteli Buluşması Sunumu"
       ; F.Cihan Göktan, 16.10.2021

* "Okuma Grubu Üyelerinin Anayurt Oteli Romanı Değerlendirmeleri"
       İzmir Okuma Grubu Üyeleri, 16.10.2021

* "Okuma Grubu Üyelerinin Aylak Adam Romanı Değerlendirmeleri"
       İstanbul Okuma Grubu Üyeleri, 30.04.2022

*"Aylaklık Senfonisi"
       Pelin Özer, K dergisi, Sayı:19, sayfa: 30-32; 9 Şubat 2007
(Okumak için fotoğrafların üzerine tıklayınız>

*"Aylak Adam"
       Pakize Barışta, K dergisi, Sayı:124, sayfa: 34-35; 13 Şubat 2009
(Okumak için fotoğrafların üzerine tıklayınız>

*"Anayurdun Münzevisi"
       Cansu Yılmazçelik, K dergisi, Sayı:69, sayfa: 26-29; 25 Ocak 2008
(Okumak için fotoğrafların üzerine tıklayınız>

Bağlantılar:
"Yusuf Atılgan Adına Yapılmış Site"