1931'de Ontario'da doğan, çarpıcı yazarlık kariyeri boyunca, Kanada'da Governor General, Uluslararası Man Booker, Marian Engel, Trillium Edebiyat, Rea Öykü, PEN/Malamud, Giller, Libris ve O. Henry gibi birçok ödülle birlikte 2013 Nobel Edebiyat Ödülü'nün de sahibi olan, Kanadalı eleştirmenlerin "Bizim Çehovumuz" diye tanımladıkları usta hikayecinin 2001 yılında basılan, Can Yayınları tarafından Türkçe'ye çevrilip 2013 yılında yayınlanan Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik adlı öykü kitabının içinde, kitapla aynı adı taşıyan öykü dışında, Yüzer Köprü, Aile Mobilyaları, Teselli, Isırganotları, Kolon-Kiriş, Hatırlanan, Queenie ve Ayı, Dağı Aştı Geldi adlı dokuz öykü bulunmaktadır. Bu öykülerden ilki ve sonuncusundan birer de uzun metrajlı film yapılmıştır.

Kitabın da adını taşıyan Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik adlı öyküde iki kızın oynadıkları masum bir oyunun sonunda bir anlamda oyuna gelmeleri anlatılmaktadır. Sigorta acentası işleten Mr. McCauley'in kızı Marcelle Ken Boudreau adında bir havacıya kaçar. Bu evliliklerinden Sabitha adlı bir kızları olur. Marcelle'nin erken ölümü sonrasında Sabitha'ya bakmak ve evin işlerine yardımcı olmak üzere, daha önce Mrs. Willets'e bakan Johanna Parry ile anlaşılır. Mr. McCauley, yaşadıkları kasabada yalnızca öğretmen Miss Hood'la annesi ve ayakkabı tamircisi Shultz'un ailesiyle görüşmektedir. Shultz'ların kızı Edith ise, Sabitha'nın en yakın arkadaşıdır. Evin her türlü işini üstlenen Mr. McCauley ve Sabitha'ya en iyi şekilde bakan ve hizmet eden Johanna, Sabitha'nın babasına yazdığı mektubun içine kendisi ve yaptıklarıyla ilgili bir mektup koyar. Zarfı postaneye götüren Sabitha ile okul arkadaşı Edith zarfın kalınlığından kuşkulanırlar ve zarfı açarak, içindeki mektubu okurlar ve Johanna'nın yazdıklarından yola çıkarak onun babasına aşık olduğunu düşünürler. Ancak babadan gelen mektupta Johanna'ya yönelik hiç bir şey yoktur. Bunun üzerine sanki babası yazmış gibi Johanna'ya yönelik bir yanıt yazarlar. Karşılıklı bir kaç mektuplaşmayı aynı yolla kontrol edip, Johanna'nın babaya yazdığı mektupları yollamazken, babasından gelen mektuplara, sanki babası yazmış gibi Johanna'ya karşılık yazarlar. Okuduklarından iyice umutlanan Johanna, Sabitha okul için başka bir akrabalarına gittiği sırada, McCauley'in evinde duran ve aslında Ken Boudreau'ya ait olan bir salon takımı, tren ile Ken'in yaşadığı yere gönderir, sonra da kendisi bir trene binerek onun yanına gider. Johanna geldiği sırada ciddi biçimde hasta olan Ken'e bakar, onu doyurur, evini ve yaşantısını düzene koyar. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Mr. McCauley öldüğünde gazeteye verilen ilanda Johanna ile evlenip İngiliz Kolumbiyası'na giden eski damat Ken Boudreau ve çocuklarının da adı vardır.

Toplam 55 sayfa süren öykü gerçekçi bir şekilde ve yaşananlara dair gerekli tüm ayrıntıları ortaya koyacak şekilde anlatılmıştır. Yaşamın doğal akışı içindeki rastlantılar, insanların küçük müdahaleleriyle gidişin farklı yönlere doğru evrilmesi çok canlı bir şekilde sunulmaktadır.

Yazılar:

Kitaba dair bazı yazılar:
* "Zamanımızın en büyük hikâyecisi: Alice Munro" Fatih Gökhan Diler, Agos Dergisi
* "Alice Munro: Hakikat ile hayal arasında maziyi hatırlamak" Aysu Yıldız, Arkakapak Dergisi
* "Alice Munro: Isırgan Otları" Tülin Seda Ötker, Yazarlık Atölyesi(Blog), 8 Mayıs 2014