Hasan Ali Toptaş - Gölgesizler Hasan Ali Toptaş - Gölgesizler

Gölgesizler: Hasan Ali Toptaş'ın 1990-93 arasında yazdığı, ilk kez 1995'de basılan. 1994 yılında Yunus Nadi Roman ödülünü almış bir romandır. Sinema yönetmeni Ümit Ünal 2008 yılında bu romandan yola çıkarak ve aslına sadık kalarak, aynı adla bir film yapmıştır. Romanı, bir "postmodern roman" örneği olarak kabul edilmektedir. Romanın çok katmanlı bir yapısı vardır. Roman bir berber dükkânında başlar. Bir roman yazarı traş olmak üzere berbere gelir, ancak sıra ona gelmeden berber bir malzeme almak için çıkar ve sonra geri dönmez. Sonrasında bir köy berberini Cıngıl Nuri'yi tanırız. Cıngıl Nuri dükkânından ayrılmış sonra da geri dönmemiştir. Onun kayboluşundan sonra dışarıdan gelen birisi onun dükkânında berberlik yapmaya başlar. Sonra Cıngıl Nuri geri döner ama dışarıdan gelen berber sanki onun kimliğine girmiş gibi işini sürdürür.
Köyde "Güvercin" adında bir kız vardır ve günün birinde kaybolur. Her yeri ararlar ama bulamazlar. Hakkında bir çok söylenti çıkar. Köyde yarı deli genç bir çocuk vardır. Güvercin'i onun kaçırdığından kuşkulanırlar. Muhtar tarafından sorgulanır çocuk ama onun kaçırdığını kanıtlayacak bir ipucu bulamazlar. Romanın içinde sürekli bir hareket, kaybolma, ortaya çıkma, yer değiştirme, zamanın durması ve hareketi söz konusudur. O kadar ki anlatılan herşeyin gerçekliği bir noktadan sonra tartışılır hâle gelmektedir. Bu sırada ortaya çıkan bir at, Güvercin'i kaçırdığı düşünülen genç çocuğu öldürür. Muhtar da kaybolur, sonrasında kendisini odasında astığı anlaşılır. O kaybolunca yönetim görevini üstlenen köy bekçisi ise kimi zaman kararsızlık içinde, kimi zaman da yanlış kararlar alarak, işlerin hepten çığrından çıkmasına neden olur.

Everest Yayınlarında kitapla ilgili sayfa

Hasan Ali Toptaş - Bin Hüzünlü Yaz Bin Hüzünlü Haz: İlk kez 1998 yılında yayınlanan bu roman da yazarın "postmodern roman" grubunda değerlendirilen bir başka yapıtıdır. Dokuz bölümlü bu romanda bir yazar yazmaya başladığı hikâyenin kaybolan kahramanını aramaktadır. Böylece roman iç içe iki geçmiş iki düzlemli bir anlatı biçimindedir. Roman kahramanı Alaattin, yazar tarafından gerçek dünyadan koparılan parçaların bir araya getirilmesiyle meydana getirilmiştir. Başka bir deyişle içinde her şeyden ve herkesten bir şeyler vardır ve hayal ürünü bir insandır. Ne var ki, anlatıcının karşısına çıkan bir garson, onun "Motel Rom" adlı yerde olduğunu söyler. Anlatıcı oraya gittiğinde karşısına yaşlı bir kadın çıkar, ancak anlatıcı ondan bir şey öğrenemez ve sokaklarda gezerek aramayı sürdürür. Bu sırada bir eski kale, bir türbe, bir ormanda bulur kendini ve aramaya oralarda da devam eder. Alaattin'le ilgili farklı geçmişler ve gerçekleştirdiği çeşitli eylemlerden söz edilir. Toptaş, bu romanının, daha çok kendini, bir anlamda roman sanatını sorguladığını; anlatı tarihinde gezintilere çıktığını söyler. Bu gezinti, doğu masallarından, batı masallarına, çağdaş romanlara, içinde bulunduğu çağın kaosuna, birçok kavrama ve mekâna yapılan bir gezintidir.

Everest Yayınlarında kitapla ilgili sayfa

Hasan Ali Toptaş - Heba Heba: İlk kez 2013 yılında yayınlanmış bu romanda adından da anlaşılacağı üzere "heba" olmuş bir yaşam anlatılmaktadır. Romanın kahramanı Ziya 1958 Aydın doğumludur. Yaşamı boyunca başına pek çok şanssızlık gelmiştir. Askerliği sırasında iki yıl boyunca sürekli olarak ateş altında nöbet tutmuştur. Kenan adında bir arkadaşı vardır. Ziya'nın karısı Kader bir kitapçıda kitap okurken, patlayan bir bomba ile yaşamını yitirmiştir. Ziya başına gelen olumsuzlukların nedenini, çocukken öldürdüğü kuşa bağlamaktadır. Roman Ziya ile Kenan'ın diğer talihsizliklerinin anlatımıyla sürer. Kenan, kendi köyüne yerleşmek isteyen arkadaşı Ziya'ya Körükçü diye birinden aldığı borçla bir ev yaptırmış, ancak sonra borcunu ödeyememiş, çıkan tartışma sırasında Körükçü tarafından bıçakla yararlanmış, bir süre sonra da ölmüştür. Ziya daha sonra bunu öğrenir ve alınan bocu öder. Ancak bu defa da onunla ilgili bir dedikodu çıkar. Kenan'ın annesi de bu dedikodulara inanır ve Ziya oradan da ayrılmak zorunda kalır.

Everest Yayınlarında kitapla ilgili sayfa

 Biyografisi:
Hasan Ali Toptaş 15 Ekim 1958'de Denizli-Çal ilçesinde doğmuştur. Öykü, roman ve şiirsel metinleriyle tanınmaktadır. 1987'de ilk öykü kitabı Bir Gülüşün Kimliği, 1990'da ikinci öykü kitabı Yoklar Fısıltısı yayımlandı. 1990'lı yıllarda yayımlanan kitaplarıyla pek çok ödül aldı. Veznedarlık, icra memurluğu ve hazine avukatlığında memurluk yaptı.
Toptaş, dili kullanmadaki ustalığıyla tanınmakta, postmodern edebiyatın önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yazarın Gölgesizler romanını yönetmen Ümit Ünal sinemaya uyarlamıştır. Filmde Hasan Ali Toptaş da rol almıştır.
Ödülleri 1992 Kültür Bakanlığı Roman Ödülü (Mansiyon) (Sonsuzluğa Nokta), 1992 Çankaya Belediyesi Öykü Ödülü (Ölü Zaman Gezginleri), 1994 Yunus Nadi Roman Ödülü (Gölgesizler), 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü (Bin Hüzünlü Haz), 2006 Orhan Kemal Roman Ödülü (Uykuların Doğusu),

Yapıtları:
Romanları: Sonsuzluğa Nokta (1993), Gölgesizler (1995), Kayıp Hayaller Kitabı (1996), Ben Bir Gürgen Dalıyım (1997) Bin Hüzünlü Haz (1998), Uykuların Doğusu (2005), Heba (5 Nisan 2013), Kuşlar yasına Gider(2016)

Öyküleri: Bir Gülüşün Kimliği (1987), Yoklar Fısıltısı (1990), Ölü Zaman Gezginleri (1993),

Diğer yazıları: Yalnızlıklar (1990), Harfler ve Notalar (2007),

Yazarın okurlara yönelik bir mektubu:
Harfler ve Notalar kitabından alıntıdır.

OKUYANA MEKTUP
Sana mektup yazmak bugüne kadar aklımın ucundan bile geçmemişti. Geçseydi ve daha önce oturup yazabilseydim, herhalde her iki satırdan birini senin için boş bırakırdım. Ya da, senin için, içleri harflerle dolu çeşitli boşluklar yaratırdım sayfaların yüzünde. Senin için de değil aslında, bunu, mektup dediğimiz metnin metin olabilmesi için yapardım. Bir bakıma, seni düşünmeksizin senin için.
İşte, şimdi bile bu mektubu yazarken yukarıdaki paragrafı arada bir tekrarlamayı nasıl arzu ediyorum bilemezsin. Aklımdaki geçmişin gölgesine oturup yüzümü geleceğe doğru dönerek onu değişik şekillere sokmayı, bu şekillerin arasından birini seçmeyi, seçtiğim şeklin üstünü öteki şekillerin tadından oluşan yumuşak bir sisle örtmeyi ve kelimeleri bu sisin altından çıkarıp tek tek güneşe tutmayı da arzu ediyorum aslında. Bunları yaparken her şeyi, ama her şeyi unutup sadece yaptığım şeyin kendisine dönüşmeyi de arzu ediyorum hatta; dünya dediğimiz şu daracık genişliğe oradan, ruhunda bütün harflerin ruhunu taşıyan zamansız bir harf gibi bakmayı da arzu ediyorum.
Az önce, her şeyi unutmaktan söz ederken, beni hayatın orasına burasına bağlayan her biri birbirinden sevimli zincirlerin, bilgi suretinde gezinip duran netameli dağların, bakış alanımı daraltan duvarların ve bunlar gibi daha başka varlıklarla çeşitli yoklukların yanı sıra seni de kastettim tabii. Zaten, masaya oturmadan önce benim yapmam gereken en önemli iş seni unutmaktır biliyorsun. Unutamazsam, asla yazamam çünkü; elimde kalem, öylece kalakalırım kâğıdın başında. Ardından da, ne kadar uzak ve anlayışlı olursan ol, özgürlüğümün senin varlığınla kuşatıldığını düşünürüm. Bakışlarının, ne yapıp edip benim atacağım adımları şekillendireceğini düşünürüm sonra. Dahası, senin varlığında eşsiz güzellikler oluşturan bazı zayıf noktaların beni ister istemez kışkırtacağını, içimde uyuyan ezeli boşlukları harekete geçireceğini, bu hareketlerin de beni tutup sana yaranmaya çalışan tuhaf bir kılığa sokacağını düşünürüm.
Doğrusu, hayalimde büklüm büklüm bazı gölgeler belirir de, yüzüm içe doğru nar gibi kızarır böyle zamanlarda.
Bir yandan da, fena halde korkarım tabii. Sana yazmaktan değil, senin için yazmaktan korkarım. Başka bir ifadeyle, senin için yazmakla sana ve edebiyata en büyük kötülüğü edeceğimden korkarım.
İşte, bu yüzden, yazmak için kâğıdın üzerine eğildiğimde, yazdıklarım ille de bir yere varacak, bir yeri aşacak ve varıp aşacağı yere ille de bir işaret konacaksa, oraya seni değil kendimi koyarım ben. Sonra, kendimden bana doğru yavaş yavaş birtakım ayak sesleri gelmeye, benden de kendime doğru yüzlerce yıllık, küf kokulu yaprak hışırtıları uçuşmaya başlar. Bunların ardından, her biri ayrı telden çalan, mesafe suretine bürünmüş yazı cinleri çıkar ortaya. Sayfalardan taşıp hayatın yüzünde gezinen upuzun kuyruklarıyla akıl şeytanları çıkar sonra, cümle boşluklarından oluşmuş devasa dağlar, kelime kelime genişleyen ovalar, ovaların içinden irili ufaklı şehirler, şehirlerin içinden de insanlar ve melekler çıkar. Böylece, sen aklımdan adamakıllı silinir, bir bilinmeyenken hiç bilinmeyen olursun. Zaten, seni olsa olsa sezerim ben, istesem de bilemem.
Sen de, abartılacak kadar sıradan bir hayat yaşayan bu adamı bilme bence.
Çünkü, her zaman için sezmek, bilmekten daha iyidir.

Yazar ve kitapla ilgili yazılar:

* "Postmodern Roman ve Modern Gerçekliğin Yitimi"
       Mehmet Narlı, Akademik Yayın, 2009 (pdf dosyadır.)

* "Hasan Ali Toptaş Romanlarında 'Belirsizliğin Bilgeliği': Bir Okuma Önerisi"
       Elif Türker, Bilkent Ün. Y.Lisans Tezi, 2009

* "Dipnot Kitap sayfası"
       Bu sayfada 'Bin Hüzünlü Haz' romanıyla ilgili yazılmış yazılar toplu olarak bulunmaktadır.

* "Arayışın Postmodernist Anlatısı: Bin Hüzünlü Haz"
       Oğuzhan Karaburgu, Karaburgu, 1980 Sonra Türk Romanı Sempozyumu”, Erciyes Ünv. Fen-Edeb. Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 27-28 Mart 2008, Kayseri)

* "Heba: Bir Hayat Kuramamanın Romanı"
       Hüseyin Şengül, Bianet/Biamag, 27.04.2013

* "Dipnot Kitap sayfası"
       Bu sayfada 'Heba' romanıyla ilgili yazılmış yazılar toplu olarak bulunmaktadır.

Bağlantılar: "Yazarın Resmi Sayfası"
    Kitapları ve Yazarla İlgili Bilgiler bulunmaktadır.